Sokak fotoğrafı dediğimizde aklımıza
ilk gelen ufak tefek kameralardır. Sokağın ruhunu ancak içinde
kaybolarak yakalayabiliriz. Bunu da bize bu türün ilk adımlarından
beri kullanması kolay ve hafif kameralar sağlamıştır.
Geçmişte rangefinder dediğimiz,
Leica'nın öncülüğünü yaptığı kameralar ile çekilen sokak
fotoğrafları, dijitale geçtiğimizde yerini büyük DSLR'lara
bırakmak zorunda kaldı. Bunun birinci nedeni sokakta ihtiyacımız
olan hızı ve gücü bas çek tarzı günlük makinelerin
sağlayamamış olmasıydı.
Gerek netleme gerekse manuel
ayarlardaki yetersizlikleri sokak fotoğrafçılarını DSLR'a
yönlendirdi. Tabi parası olan Leica M8, M9 gibi rangefinder
efsanesini devam ettiren makinelerle de çalıştı ancak fiyat
performans açısından çoğumuzun ancak hayallerini süsleyen bu
makineler kısıtlı bir kullanım alanına sahip oldu.
![]() |
Oğulcan ile gittiğimiz Kent Forumunda |
DSLR'ların büyük ve hantal yapısı
özellikle sokak ve gezi çekimlerinde bizi en çok zorlayan
etkenlerden oldu. Tabi yıllar geçtikçe DSLR'lar da biraz
toparladı, lensler ufaldı ama yine de hantallık baki kaldı.
Piyasada bu boşluğu ilk gören
aslında Olympus oldu ve micro 4/3 sistemli Pen kamerası ile hem
kaliteli fotoğraf çekip, hem de ufak boyutlarda bir makineye sahip
olabileceğimizi bize gösterdi. O ayrı bir yazı konusu olacağından
sadece adını geçirmekle yetinelim ve gelelim Fuji'nin yarattığı
X serisine.
Pen'lerin piyasayı hareketlendirmesini
gören Fuji çok geçmeden X100'ü tasarladı. X100 CMOS sensörü
ile Pen'den çok daha büyük bir sensöre sahipti ve retro tasarımı
ile eski rangefinderları taklit ediyordu. Pen'in karışık menü
tasarımı yerine Shutter/Aperture gibi ayarları makine üstüne
yerleştirerek de fotoğrafçılarının sevgisini kazandı.
X100'ün sonrasında Fuji doğru yolda
olduğunu anlamış olacak X serisi üzerine gitti ve serinin amiral
gemisi X PRO 1 değiştirilebilir objektiflerle ortaya çıktı. Daha
sonra X E-1, X M-1, X A-1 ile seri gelişti. Ancak beni en çok
heyecanlandıran yine de X100s oldu.
X100'ün netlemesinin problemli olması
nedeni ile belki de böyle bir yükseltmeye gerek duyuldu. Birçok
ünlü ismin aynı şikayetlerle gelmesi üzerine Fuji kısa zamanda
aleti elden geçirerek mükemmele en yakın makineyi tasarlamış
oldu.
Şimdi gelelim X100s'in bize
sunduklarına. 23mm f/2 ASPH sabit objektifli, 16MP X-Trans Cmos
Sensor bir kamera var elimizde. Kolay kullanım, hafiflik, tarz
sahibi olması ilk artıları. Gelelim benim hoşuma giden
ayrıntılara;
- Bas çek kameralarda nefret ettiğim şeylerin başında elektronik vizör(EVF) veya sadece LCD seçeneği geliyor. Fuji bu eksiyi eski rangefinderlardan ödünç aldığı optik ve hybrid vizör ile yeniyor. DSLR vizörünü aratmayan hatta daha iyi bile diyebileceğim bu vizör aslında parallax hatası dediğimiz objektif ile vizörün farklı konumlarda olması durumunu da içindeki asıl kare görünümü ile en aza indirmiş. Ayrıca yaptığımız ayarlar, histogram vb birçok ayar da optik vizörün içinden görmek mümkün.
- Fuji X100s ayrıca sadece optik değil aynı zamanda EVF ile de geliyor. Öndeki küçük bir düğmeyi çevirerek bu hybrid teknolojiden yararlanabiliyoruz. Böylece hassas çerçeve almamız gerektiğinde veya Fuji'nin film simülasyon ayarlarının nasıl göründüğünü görmemiz gerektiğinde bu seçenekten faydalanabiliyoruz. Ne kadar sevmesem de arada bana yardımcı olduğunu söylemem gerek.
- 23mm f/2 ASPH lensi X100'ün lensinden kalite olarak bir tık yukarıda. Gerçekten çok kaliteli bir lens. Çarpanı ile birlikte tam bir 35mm oluyor, zaten sokak fotoğrafçılığı için de en çok tercih edilen açıdır. Normalde görüş açısı 50mm denilse de ben her zaman 35mm ile daha rahat gördüğümü düşünürüm.
- Fuji'nin bir başka artısı da kendine özel APS-C X-Trans CMOS II sensörü. Gerçekten güçlü bir teknolojinin elinizin altında olduğunu hissediyorsunuz. Optik Low-Pass filtresinin kaldırılmış olması da size daha temiz fotoğraflar olarak dönüyor.
- Hybrid faz/kontrast algılayıcı otomatik netleme sistemi oldukça düzgün ve hızlı çalışıyor. Eski X100'deki netleme problemleri tamamen aşılmış. Hızı OMD EM-1 ya da Sony R serisine göre bir tık aşağıda olduğu söylense de ben şikayetçi değilim. Manuel netlemede de aynı rangefinderlarda olduğu gibi ortadaki görüntüyü üst üste bindirmeniz yetiyor. Bu makineyi manuel kullanmak da oldukça zevkli.
- Makineden çıkan Jpeg'ler çok başarılı. Çoğunlukla işlemeye bile gerek duymayacaksınız. Özellikle siyah beyaz filtreler işimi oldukça kolaylaştırdı. Yine de Raw+Jpeg çekiyorum tabii ama günlük kullanımda oluşturduğu Jpeg'ler yeter de artar.
- Q menü sistemi farklı ayarlara kolayca erişmenizi sağlıyor böylece menü içinde kaybolmuyorsunuz. Filtrelerden, genel ayarlara, çoğu programı buradan değiştirmek mümkün.
- Diyafram lensin üstünden enstantane ise makinenin üstündeki tekerden ayarlanıyor bu da kullanımı kolaylaştıran önemli bir etken. Makinede eski orta ve büyük format makinelerde kullanılan yaprak enstantane sisteminin kullanılmış olması da 1/1000 gibi bir enstantane hızında flaş kullanmanızı sağlıyor. Özellikle strobistler için bulunmaz bir nimet. Ayrıca güneşe karşı fill in flaş kullanmanız gerektiğinde de yardımcı olacaktır.
- Makinenin ayarlarında bulunan ND filtresi ise oldukça iyi düşünülmüş bir özellik. İncelemelerde gördüğüm kadarı ile biraz kalite düşmesi olduğu söylenmiş ancak çok büyük bir problem yok. Zaten çok pahalı bir Nd filtreniz yoksa o kadar kalite düşüklüğünü normal DSLR makinede de yaşıyorsunuz. Böyle pratik bir özelliğin olması çok faydalı tek sorun menünün içine adeta gömülmüş olması bu özelliğin. Bulmak biraz zaman alıyor.
- ISO başarımı oldukça yüksek. 3200 ISO ya kadar neredeyse hiç sorun yok. 6400 ISO da gayet kullanışlı ama noise başlıyor. JPEG'de 25600'e kadar ISO'yu çıkartabiliyorsunuz. Tabii kalitenin çok düştüğünü söylememe gerek yok.
- Makine son derece sessiz çalışıyor, hatta sessiz moda alınca gıkı bile çıkmıyor. Sokakta gizlenmeniz için düşünülmüş sanki.
- Tabi ki en önemli seçim kriterlerimiziden biri de retro tarzı. Elinizde sanki fotoğraf tarihinden bir yaprak taşıyorsunuz. Oldukça sağlam duruyor, kaliteli işçilik kendini her ayrıntıda hissettiriyor.
- Son olarak da değinmek istediğim konu vizörün DSLR'lardaki gibi makinenin üst ortasında değil de üst solunda bulunması. Rangefinderlardan bildiğimiz bu durum daha önce dediğim gibi parallax hatasına neden olsa da gelişen teknoloji ile bu hata giderilmeye çalışılmış. Artısı ise yüzünüzün büyük bölümü açıkta kaldığından etraftan soyutlanmıyorsunuz ve sol gözünüzle de kadrajın dışında gelişen olayları izleyebiliyorsunuz. Benim gibi burnu büyüklerin de DSLR'in bakacına bakmak için LCD'ye burun geçirme saçmalığı giderilmiş oluyor.
Peki iyi yönlerine burada nokta
koyalım ve eksilerine bakalım. Belki X200 gibi bir makine
çıkarılırsa bu eksiler giderilir.
- DSLR'a göre en büyük eksi pil ömrü. DSLR'la tam dolu pille yaklaşık 350 RAW+Jpeg çekebilirken X100s'de bu sayı 150'lerde kalıyor. Bu durum da biraz daha düşünerek çekmeniz gerektiğini gösteriyor(buradan da Polyanna gibi bir artı çıkardım). Bu durumu tabii ki yedek pillerle gidermek mümkün. X100s'e sahip iseniz mutlaka 2 adet de yedek pille geziye çıkın.
- AF-C yani continous AF berbat. Hatta aslında çalışmıyor bile diyebilirim. Spor gibi hızlı çekimler için kullanılan bu moda bağlıysanız bu makineden uzak durun.
- Video modu olmasa da olurmuş. Sırf özellik olarak konulmuş. Birkaç deneme dışında hiç kullanmıyorum diyebilirim. Bence gereksiz olmuş. Video özelliğini kaldırıp makine daha ucuza getirilseydi keşke.
- Gönül isterdi ki ISO ayarlarını da menüye girmeden makine üstünden yapabilelim. Ancak FN tuşu ile yapabiliyoruz. Bu da biraz retro tasarımdan ödün vermek oluyor. Bence ufak da olsa üstünde bir ISO tekeri olsa fena olmazdı.
Fuji X100s her durum için
kullanabileceğiniz bir makine mi? Hem evet hem hayır. Sonuçta sizi
35mm ile kısıtlıyor, buna alışmanız zaman alacaktır.
Cartier-Bresson da sırf 35mm ile çalışmış bir fotoğrafçı,
bundan şikayet ettiğini hiç duymadım.
Gezilerde DSLR'ı artık tamamen
bırakıp X100s ile dolaşmaya başladım ve rahatladığımı
söylemem gerek. Belki zoom lensim olmadığı için kaçırdığım
fotoğraflar oldu ama makinem yanımda olmadığı için kaçırdığım
fotoğrafları düşünürsem gene de artıdayım. x100s'i her zaman
yanımda taşıyabiliyor olmam bana güven veriyor. Sanki gömleğimin
altında superman kıyafeti taşıyor gibiyim.
Peki x100s herkes için mi? Tabii ki
değil. Özellikle amatörler için x100s çok iyi bir seçim
olmayacaktır. Tamamen full otomatik çekimde herhangi bir hata ile
karşılaşmayacaksınız, neredeyse çektiğiniz tüm fotoğraflar
doğru pozlanmış olacak ama 35mm lens size sıkıntı yaratacaktır.
Bence fotoğrafa yeni başlıyorsanız sırf tipini beğendiniz diye
X100s alıp pişman olmayın.
X100s'in ana hedef kitlesi bana göre
ikinci bir makine isteyen profesyoneller veya DSLR'dan kurtulmak
isteyen yarı profesyoneller. Zack Arias gibi sevdiğimiz saydığımız
bir fotoğrafçının bile profesyonel işlerde büyük ölçüde X
PRO 1'e, günlük gezilerinde ise x100s'e geçmiş olması bize bir
şeyler anlatıyor olmalı.
X100s'in fiyatı piyasadaki giriş
seviyesi DSLR'ların çok üstünde olabilir ama 35mm bir Leica ile
karşılaştırdığınızda ortada akıl almaz bir fiyat farkı var.
Evet Leica full frame ama zaten bu makineyi kullanan insanın full
framelik bir durumu yok bence. Üstündeki sensör hiçbir zaman sizi
yarı yolda bırakmayacaktır.
Sokak fotoğrafı için benim
kullandığım ayarlara gelecek olursak. Ortalama bir ışıkta;
ISO 200-400
F 5.6-8
Enstantane otomatik- 1/60 en düşük
B/W Red filter kullanıyorum.
Işığın düşük ya da çok değişken
olduğu zamanlarda ise Auto ISO'ya geçiyorum. Auto ISO'da geçmek
istediğimiz en yüksek ISO'yu ve en düşük Enstantane hızını da
ayarlayabiliyoruz.
Şimdilik 2 aylık kullanım sonrası
aklıma gelenler bu kadar. Umarım bir faydası dokunur. Fotoğraf
makinenizle kalın.
Güzel yazı olmuş beğendim bunu
YanıtlayınSilTeşekkürler.
Sil